31 Ocak 2013

sublimate





Büşra ve Ali diyet yapmaya karar verirler. daha iyi beslenip, sağlıklı olup, uzun yaşamaya çalışırlar. bunda ne yanlış var ki? ancak deneylere göre, Ali'nin kolestrolünü düşürmeye çalışırken yaşadığı stres en az kolestrol kadar zarar veriyor, stres kolestrolü yükseltiyor. peki yağ içermeyen ürünler ne durumda? tadı iyi olsun diye içine şeker yüklüyorlar. yani büşra kilo vermeye çalışırken, kan şekeri seviyesini yükseltiyor ve diyabet riski artıyor.

Şişe suyu.. bunda nasıl bir kötülük olabilir ki? şişeler arkadaşım, bunun için her sene 3.6 milyon ton plastik kullanılıyor. yani soluduğumuz havaya daha fazla zehirli gaz karışıyor. yani doğal davranmaya çalışarak, aslında kendimizi öldürüyoruz. hatta tüm gezegeni öldürüyoruz.

Her neyse, Büşra ve Ali evlenmeye karar verirler. Ali, Büşra'ya güzel ve büyük bir elmas yüzük alır. güzel; ama Afrika'daki insanların bu kıymetli küçük taşlar yüzünden sefalet halinde yaşadığını varsaymazsak. her gün o tehlikeli madenlerde insanlar ölüyor. elmas ticareti yüzünden çıkan iç savaşlarda erkekler hiç uğruna can veriyor. her neyse Ali ve Büşra evlenirler, çocukları olur. çocuklarını örnek vatandaş olsunlar diye yetiştirirler, kanunlara uymayı öğretirler, başka ırklara, farklı cinsiyetlere, farklı inançlara saygıyı öğretirler. düşününce, çocuklara farklılıkları bu kadar gösteriyor olmamız ayrımcılık tohumlarını ekmekle aynı çizgide değil mi? küçük Ali'yle, küçük Büşra'yı kör mü ediyoruz? onları kendi yollarını bulmalarına fırsat vermek yerine yönlendiriyoruz ve sadece bizi ayıran farklılıkları ve benzer yanlarımızı görebiliyorlar.

22 Ocak 2013

fil hafızası



anlatılanlara göre;

bir güney afrikalı aktivist ve düşünce adamı olan m'mombe akaruka 1937 yılında afrika'da çölleri geziyormuş. amacı, fakir halkın nasıl bir yaşantıya sahip olduklarını görmek, bunları belgelemek ve bu konuya dikkat çekebilmekmiş.

gezisinin ikinci haftasında çöllerden birinde yürürken uzakta bir fil görmüş. hemen bir çalının arkasına saklanmış. çünkü geziye çıkmadan önce , fillerin kendilerini tehdit altında hissettiklerinde saldırganlaşabildikleri üzerine uyarılar almış. bu yüzden filden kendini saklamayı düşünmüş. 

bir süre çalının arkasından fili izlemiş. yanına yaklaşırsa onu tek bir hortum darbesiyle öldürebilecek kudrette bu yaratığa uzun süre bakmış. garip olan bir şey varmış. çünkü fil hem yalnız başınaymış hem de inler gibi sesler çıkarmaktaymış. akaruka bir süre oraya gidip gitmemek arasında kararsız kaldıktan sonra çalının arkasından yavaşça çıkmış ve tedbiri elden bırakmadan file yaklaşmış.

fil onu gördüğünde önce hortumunu havaya kaldırmış ama hemen akabinde başını hafifçe öne eğmiş. devasa hayvan akaruka'ya yaklaşmış. akaruka her ne kadar korksa da o an başına gelen şeyin sıradışı bir yönü olduğundan eminmiş. bu yüzden yerinden kıpırdamamış.

fil akaruka'ya on metre mesafede durmuş. önce acı bir şekilde ses çıkarmış, sonra da sağ ayağını havaya kaldırıp yere vurmuş. akaruka buna anlam veremeden filin gözlerine bakmış. filin gözlerinin nemli olduğunu fark eden merhametli aktivist file bir adım atmış. fil tekrar acı bir şekilde bağırıp sağ ön ayağını havaya kaldırıp yere vurmuş. akaruka korkusundan file bir süre yaklaşamamış ve bu süre içinde fil defalarca aynı hareketi tekrarlamış.

akaruka en sonunda filin yanına kadar sokulmuş ve filin havaya kaldırıp yere vurduğu ayağını eliyle tutmuş. hayvan daha da acı inlemeye başlamış. akaruka filin ayağını ters çevirip baktığında, zavallı hayvanın ayağına dev ve sivri bir odun parçasının battığını görmüş. hayvanın canını yakmadan odun parçasını çıkarmış ve geriye çekilmiş. odun parçası çıktıktan sonra rahatlayan fil şiddetli bir ses çıkarmış. arkasını dönmüş, tam yola koyulacakken akaruka'ya dönüp bir kez daha ses çıkardıktan sonra uzaklaşmış. akaruka yıllarca filin minnettarlığını her yerde anlatmış. bu esasında insanlara örnek olması gereken bir minnettarlıkken, bunu sadece bir filin gösterebilmesi hep hafızasının önemli bir yerini kaplamış.

aradan yirmi küsür yıl geçtikten sonra 1949 senesinde, akaruka beş yaşındaki oğlu kankunte ile güney afrika'da bir hayvanat bahçesine gitmiş. kafesleri gezerlerken fillerin bulunduğu yere gelmişler. tam filleri izleyip, başka yere yönelecekken kafesin önüne bir fil gelmiş. akaruka'nın gözlerine bakarak acı bir şekilde bağırmış ve sağ ön ayağını havaya kaldırıp sertçe yere vurmuş. akaruka hayrete düşmüş. seneler önce, hayatını etkileyen tecrübenin öznesi miymiş acaba bu fil? "aynı fil olabilir mi acaba" diye tekrar tekrar düşünmüş. fil bu sırada defalarca bağırıp, sağ ön ayağını yere vurmuş. böylesi kuvvetli bir hafıza ve vefa akaruka'yı derinden etkilemiş.

akaruka kafese tırmanıp içeri girmeye karar vermiş. etrafta kimse yokken kafesten içeriye tırmanmış ve filin yanına gitmiş. tam fili sevecekken, acıklı ve minnettar gözlerle bakan filin bir anda bakışları değişmiş. hortumuyla akaruka'yı kavradığı gibi kafesin parmaklıklarına vurmuş. akaruka'yı yirmi otuz kere yere çalmış. akaruka'nın önce boynu kırılmış ardından kafatası parçalanmış. ünlü aktivist kafeste filin darbeleriyle can vermiş.

yani büyük ihtimalle aynı fil değilmiş. başka bir filmiş. akaruka sik gibi emin olmadan kafese dalmış. ne gerek vardı?


15 Ocak 2013

Van Gölü Canavarı



nerdesin van gölü canavarı? nerde hakikaten? bilen, duyan, gören yok mu? bence bu konunun bir oldu bittiyle üstünün örtüldüğü. uğur dündar bile gitti, canavarı aradı, saadettin teksoy'dan bahsetmeme bile gerek yok zaten.. yok canavar değilmiş de, yok göle inekler girip yüzüyomuş da, yok onları canavar sanmışlar da falan filan. bakın ne kadar basit bir senaryo di mi? ulan ben senelerdir denize girip yüzmeye çalışırım, bi türlü öğrenemedim yüzmeyi, o inek nerden yüzecek? nasıl yüzcek?

hem bir inek boyutuna haiz biri olarak kimse beni canavar sanmadı? bu bir çelişki değil mi? hem böyle kendi başına takılan inek olur mu? bunlar sürü halinde gezer. bize öyle bir inek tarif ettiler ki; ''kendi başına takılan, canı isteyince göle girip yüzen, arada bir kafasını gösterdiğini de hesaba katarsak göle dalıp dalıp çıkabilen'', e böyle inek olur mu la? 

sen bana özgür iradeye sahip birini tarif ediyorsun. sanki van gölü'ne nazır bir evde ikamet ediyor bu inek. devletin gizli saklı köşelerde geliştirdiği bir canavar olabilir diye düşünüyorum. tabi bunu bizim devlet değil de muhtemelen amerika geliştirip göle bırakmıştır. üstelik son yıllarda gölde yapılan araştırmalar gölün soda yoğunluğunun azaldığını gösteriyor. gördüğünüz gibi canavar halen oralarda ve soda içiyor. sanırım neyi yediklerini anladınız. inekleri yiyor canavar. yani inekler buz dağının görünün yüzü. koyunu, inek zanneden bir komşum olmuştu da, van'lı kardeşlerimin ineği canavar zannedeceklerini hiç sanmıyorum. ortaya koyduğum bulgular yakın zamanda bu dosyanın tekrardan açılmasını sağlayacaktır diye umuyorum. acaba medyaya kimler sus payı yedirdi bu hadisede? evet, kurcaladıkça mide bulandıran bir dosya bu. ve görülüyor ki; canavar halen gölümüzde.