yeni nesille ve kendini yeni nesle adapte eden bizim nesille hiç aynı saz teline, aynı bam teline basmıyoruz, basamıyoruz. işte ben de bu minvalde çok sıradanım ve bundan da çok memnunum. ne bileyim, öyle akşam dışarı çıkmam, genelin anladığı şekilde aman aman sosyal değilimdir. hatta tek aman kullansam bile yeridir bu konuda. ''aman''larımı israf etmeyeyim. stajyer de olsam avukatım lan bi kere. hani arada sakal uzatırdım, kirli sakallıktan bi' puan kazanıyım, sempatik görüneyim derdim ama artık onu da yapamıyorum. yumurta gibi dolanıyorum. sohbet desen o da yok, sarmıyor şimdikilerin muhabbeti. yanlış çağda doğdum sanırım. 1700'lü yılların anadolu'sunda doğmuş olsam iyi bir ortam insanı olacağımdan eminim. çok aşığım var derlerdi bana, yani en azından öyle olmasını umuyorum.
arada bloga yazardım, hani bu bir yetenekse, fena da yazmazdım, şimdi onu da beceremiyorum. duygularımı, düşündüklerimi bir bütünlük içinde blog konseptine sokamıyorum artık. sokacak bi' şey kalmamış hafız. daha doğrusu yazacak şeylerime kıtlık gelmiş. lafların tatlı uzamaları yerlerini sündürmelere bırakmış. biraz daha zorlasam kopacak.
nerden geldik kirvem buraya; heh, aşk aradığımı kim çıkardı? kavuştuğumda meşk, kavuşamadığımda aşk olacaksa eğer, ben meşk isterim. aynı sazı çalabileceğim biriyle ama. farklı sazlar çalarsak olmaz, istemem. ama düşün artık ben aslında saz çalmayı da sevmem hatta çalmasını da bilmem. metaforlarım bile can çekişmekte lan. durum o kadar vahim.
az daha sabredin bitiriyorum; hani küçükken yalnız kalmak istediğimizde, evdekiler kızdığında ya da komşunun çocuklarıyla oyun oynarken saklandığımız o annenin çeyizinden kalma gardıroplar vardır ya herkesin evinde. korkardık biraz ama kendimizi de güvende hissederdik. anlayacağınız hem tımarhanemiz hem de huzurevimiz olurdu. şimdilerde ne dertlerimiz ne de dev yarasa vücudumuz sığar oldu gardıroplara. keşke büyükler için de yapsalar, ne güzel olurdu. di mi?