23 Nisan 2013

El işi dersindeki zulûm



öğrenci adama türev, integralden bile daha çok çektiren angaryadır bu ders.. bak kaç yıl geçti üzerinden, bu derste yaptıklarım halen anlatılır. halen dalgası geçilir aile arasında. ulan ben normal vakitte yemek yerken bile herhangi bir öğünü üzerine dökmeden bitiremeyen bir insanım. bana elişi dersi verirsen sıçar sıvarım etrafa. ben ne anlarım  çim adam yapmaktan, uçurtma yapmadan. ha enteresan şeyler gelmedi mi başıma, geldi. zaten ben böyle havalarda tütüne alıştım, böyle bir el-işi dersinde de makarnadan soğudum.

her hafta makromeyle uğraşmaktan, halı dokumaktan artık yılmıştık ki öğretmen müjdeyi verdi:

- çocuklar haftaya evlerinizden makarna, tuz, küçük tüp, tava getirin, derste makarna yapacaz hep beraber...

gören de yerli malı haftası yapıyoruz zanneder.. şu isteklere bak. gerçi çocuk aklı nasıl sevindik nasıl böğürdük anlatamam..  o zamanki biricik sevdiğim gizem'e sevinç bahanesiyle bir sarılmışım ki sınıf zor ayırdı sonra. öğretmen bile o hareket yüzünden ''duygularımı dolu dolu yaşamamamın gerekliliği''nden bahsetmişti bana. dinleyen beri gelsin.

bir hafta sonra  malzemelerle birlikte derse geldik.. yanımızda tabaklar, makarnalar, tavalar, çatal kaşık hepsinden var. sanırsın Feriye Lokantası'nın mutfağındayız. ben zannediyorum ki diğer malzemeler okulda var, onları da öğretmen getirince ekleyecez. ben alışmışım o vakte kadar makarnayı tereyağlı, salçalı, kıymalı, yoğurtlu yemeye. başıma gelecekleri bileydim, hiç gider miydim o derse. neyse tencerelere suyu ekledik, tüpleri yaktık, makarnalar güzel güzel pişiyor. benim yanımda süzgeç falan da var. lan çocuk aklı nasıl da ciddiye almışım. tam makarna kıvamına geldi, suyunu süzdürüp salçalayıp yoğurtlamayı düşünüyordum ki öğretmen o tarihi demecini verdi:

- çocuklar süzdürmenize gerek yok. makarnanın vitamini suyundadır. suyuyla beraber içecez makarnayı, çorba gibi olacak.

anam lafa bak sen la. kadıncağız besin değeri, protein, karbonhidrat neyim bik bik ötüyor ya ben beynimden vurulmuşa döndüm. su içinde yüzen makarnayı ben nasıl yiyecem la ben? makarnaya ezogelin çorbası muamelesi yaptırdı kadın ya. makarna zaten tabiatı gereği yeri geliyor çatala bile zor takılıyor, ben o spagettileri benim kaşığa nasıl sarayım da yiyeyim. o makarnanın rengiyle bozlaşmış suyu nasıl içeyim. böyle iş mi olur? makarnanın öyle yenilmesinin teklif dahi edilmesi yasaklanmalı arkadaş. anayasaya eklensin.. su içinde makarna diyorum arkadaş ya. ben istemiyorum öyle makarnanın vitamini de, karbonhidratını da..  bana tereyağında bir güzel salçala şunu, sonra varsa kıyma, üzerine de biraz yoğurt, oohh, değme keyfime... öğretmen içirdi biliyon mu bize o makarnayı o ders? yeryüzünde makarna içen ilk canlılar olduk.

bu makarna faciasını atlattık, öğretmen bu sefer de romantik yönümüzü ortaya çıkarmayı kafaya koymuş olacak ki ''haftaya alçıdan kalplerinizi getirin'' deyip beni yine attı telaşlara. ödev bu. alçıdan kalp yapılacak. hani görünüşte basit gibi ama iş benim gibi bir yeteneksize düşünce en basit şey en olmaz hale bürünüyor.

haftasonu olunca ödev telaşı düştü bana. neyse, gidip hırdavatçıdan 2 kilo alçı aldım. bir de kartonu kalp şeklinde kestim, 3 boyutlu bir kalıp hazırladım. o biçim.. o kalıbın içini dolduracam. kimse de ''oğlum, bu kalıp biraz büyük gibi sanki, bunu biraz küçük yapsan daha iyi olur gibi'' demiyor. eve geldim, 2 kilo alçıyı 2 kilo suyla karıştırıp döktüm benim kalıba. dolmadı lan. biri de söylemedi şöyle yapıcan diye, badozlama daldım tabi ben de..  4 kiloluk kalp yaptım, dolmadı. 4 kilo diyorum ya, yerinden kaldıraman öyle kalbi. 

peki 4 kilo zaten yeterince kocamanken ben kalıbın hepsi dolmayınca ne yaptım? gittim bir kilo alçı daha aldım. ona da suyu ekledim, döktüm kalıbın üstüne. kalıp tam doldu şimdi ama benim elimde de 6 kiloluk atsan atılmaz, satsan satılmaz, okula götürmeye kalkarken allah korusun birinin ayağına düşürsen elemanın ayağını elini verecek kadar büyük ki, zaten yerinden oynatmaya gücünün yetmeyeceği bir kalp oldu. 6 kiloluk kalp lan bu ve ben ne yaptım biliyon mu? o kalbi ciddi ciddi okula götürdüm ''ödevi yaptım öğretmenim ben'' diyerek.

tuzsuz makarnayı bize içiren öğretmenin kalbimi görünce söylediklerini bugün bile unutamam:

- evladım, bu biraz büyük olmamış mı?

büyük mü olmuş? tespite bak.. amına koyim ben sanki bilmiyorum büyük olduğunu. yaptık bir hata işte. bütün sınıfa yetecek kadar kalp yapmışım tek başıma. sayende bütün okula taşak malzemesi oldum. büyük olmuşmuş.

sonradan o kalbi geri eve de götüremedim. okul bitene kadar sıramın gözünde durdu. veli toplantısına giden babam, benim kalbi görünce hangi sırada oturduğumu anlamış hemen. kalbim veli toplantısında bile anlatılmış, zaten dersler de vasat, okumaz bu çocuk diyip gülüşmüşler. şu hoyratlığa bağhele. aslında normal kalpler öyle olsa daha iyi olur la. 6 kiloluk alçıdan kalp. kolay kolay kırılmaz hem. şimdi biri geliyor, saniyesinde bin parçaya bölüyor. alçıdan olaydı iyiydi.

1 yorum:

Unknown dedi ki...

çook haklı bir yazı olmuş.küçücük çocuğa yapılan eziyetler ... 6 kiloluk kalp da çok masum olmuş :) teşekkürler zevke okudum ^_^

Yorum Gönder