9 Aralık 2012

N'lmuş kebabçıya gittiysek? 1.bölüm





Bu hoyrat, ancak samimi davranışımdan sonra kız o gün bu gündür mesajlarıma cevap atmıyor. Bana sorarsanız bunu hakedecek bi' şey yapmadım, yaparken hiç utanmadım da; ama gel de bunu ona anlat. Seven sikiliyormuş a dostlar.

Öz Urfa'yı herkes bilir Aksaray'da. Ucuz bi' yerdir, e öğrenciyiz, haliyle sıkıntı çektiğimiz zamanlar oluyo.. Velhasılkelam, 5 liraya karnınızı tıka basa doyurabileceğiniz şahane bi' mekandır ''ÖZ URFA'' 5 liraya 5 çeşit yemek, üstüne iskender, üstüne de künefe yiyebileceğiniz, yanında da ortaya açılmış 2.5 litrelik koladan dilediğiniz kadar - aslında pek de iyi yıkanmayan, hatta üzerinde az önce yıkanmasından mütevellit damla izleri olan- bardakla içebileceğiniz, fakirin dostu bir yer. Bak yazarken bile canım çekti. Neyse..

Tatlılardan bahsetmedim henüz, tamı tamına 13 çeşit tatlı var, ancak hepsinin tadı aynı. künefeyle,  muhallebinin tadı nasıl aynı olur demeyin, adamlar yapmış. Müthiş bir promosyon stratejisi, müşteriyi seçim yapma zorunda bırakmıyor, hepsinde aynı tat, hepsinde aynı lezzet.  Sürpriz lezzetle karşılaşmak zorunda kalmadığınız bu ulvi ortamda insan kendini kaybediyor zaten. Salatalara gelecek olursak, dolapta durmaktan büzüşmüş kıvırcık ve tıpkı vücut geliştiricem diyip iğne yaptıran sporcu çükleri gibi başı eğik ve masum salatalıklar.. Ama insan görmüyor böyle şeyleri aç olunca.. O yüzden bizim yaşam alanımız ÖZ URFA, canımız, ciğerimiz..

Neyse, aylar sona kıza açılmışım. Cicim aylarındayız. Sinemaya gidelim dedik, sabahtan da yanıma iyi para ayarlamıştım. Hafta sonu diye erken buluştuk, kabataş'da sabah sabah çok domalmayalım diye belediyenin tesislerine, beltur'a gittik. ordan kalktıktan sonra aval aval geziyoruz, beşiktaş'ta, ortaköy'de.. bu tutturmaz mı, ortaköy'de waffle yiyelim diye, ben sevmiyorum alerjim var desem de, ısrar etti. neyse, oturduk. aslında çok severim, bi' kere yemiştim, onu da arkadaş ısmarlamıştı. dürüm yapıp yemiştim de çocuk bi' daha seninle dışarıya çıkanı Senegal milli takımı siksin demişti.. kırılmıştım.. neyse kız 10-15 çeşit meyve ismi saydı siparişi verdi, çocuk bana baktı; tokum işareti yaptım, ''benimki de çay olsun'' dedim. çocuk anladı durumu tabi, benim gibi kaç çocuk geliyodur belki günde. neyse, bizimkisi bıçakla çatalla kibar kibar yemeye başladığı an öğrendim aslında nasıl yeneceğini. ben beceremem ki öyle, çatalla bıçakla. kes kes.. anadolu çocuğuyuz, bıçak kullanamıyoruz, ne kadar denediysem de beceremedim.. bizimkisi ''yeseydin ya, çok güzel bak, şu kiviyi bari at ağzına'' demeye başladı. sevmiyorum dedim ya, sözümüzden geri dönmek olmaz. yok sen ye, benim pek aram yok böyle şeylerle diyip geçiştiriyorum, ama o ara bi' yandan akşamı nasıl çıkarıcaz diye düşünüyorum bi' yandan da 2-3 mevsimdir yemediğim çilekler gözümün içine bakıyolardı.. bizimkisi yavaş yavaş yiyerek 40 dakkada bitirdi. çay biteli  çok oldu ama çayın tanesi de 2.5 lira babasına viagra ısmarladığım. dibinde bıraktım biraz, garson görüyo ama alamıyo.. bu arada benden size tavsiye dibinde biraz bırakırsanız, böyle durumlarda zaman kazanabilirsiniz en azından.. velhasıl, bizimkisi hesap ödemeyi teklif ediyo ama biz anadolu çocuğuyuz, büyüklerimizden kıza hesap ödetmemeyi öğrendik. büyüklerimin amına koyayım diyesi geliyor aslında insanın ama..

Neyse, bahşiş bırakmayalım diye masa hesap almak yerine lavaboya diye kalktım, bir waffle bir de çaya 20 lira domaltıktan sonra, o gülmeyle ''orospu çocuklarııı'' deme arasında bi' tebessümle bizimkisini aldım dışarı çıktık yürüyoruz beşiktaş'a doğru. hesaplarıma göre cebimde 40 lira civarı bi para kaldı,  sinema bileti 10'dan 20 lira desek, 20 lira akşam yemeğine kalıyo. düşünce daha kötü olduğumdan koyvereyim gitsin dedim. beşiktaş'tan 28T'ye binip aksaray'daki Historia'ya geldik. Biletlerimizi aldık, filme girdik. Ben de heyecanlıyım böyle, aylar sonra açılmışım kıza, ilk defa böyle karanlık bi' ortam, kimse yok, yakınlaşırız diye düşünüyorum.. Ben nasıl bi' kızla çıkıyomuşum o an öğrendim. kız film başlar başlamaz üzerindekileri çıkardı, aha dedim koyduk çocuğu.. ama nerde amk, film başlar başlamaz sağ elini çenesinin altına koydu, filmi bildiğin ciddi ciddi izliyor, arada bana dönüp yorum yapıyor, eleştiriyor, gülüyor.. olum noluyo lan. ben kimsenin gitmediği filme aldım bileti, dedim kimse yoktur rahat rahat yakınlaşırız.. kız Oscar Akademisi'ne yorum yazıp gönderecek sanki, o ciddiyetle film izliyor. neyse, ara verildi lavaboya götürdüm, bekliyorum, bi yandan da hesap yapıyorum, yemeği nerde yiycez diye düşünüyorum. 20 lirayla en kötü iki dürüm yaptırırız yerim diyodum ki, bu çıkar çıkmaz, ''mısır alalım mı'' demesin mi.. ananın amı Cansu diyesim geldi, ama diyemedim. ''ilk defa tuvaletten çıktıktan sonra canı mısır çeken birini görüyorum, ama gel alalım hadi'' dedim ve büfeye doğru döndüm, ''hassiktir'' nasıl bir kelimeseyle herkesin dikkati bana yöneldi. ulan orta boy mısır 6  lira diyo. yok artık dedim. küçük alsam bakkaldan 2 liraya gazete kağıdığına adını bilmediğim geometrik şekil yaparak verdiği fındık gibi olur dedim. orta boy aldım, erkekliğe bok sürdürmek yok tabi.

Girdik ikinci yarıya, bu aldı mısırı eline löp löp götürüyo, ben de kıvranıyorum nasıl atsam elimi boynuna diye şekilden şekle giriyorum. Ama yok, çalışıp da gelmiş gibi sanki, o eli bi' türlü atamadım, o hala filmde, dikkatlice izliyor. ben eli attım atacam derken film bitti, dışarı çıktık. bu çok güzeldi, salon nasıl boş olur anlamıyorum dedi, bence de diyip kestirdim. Bu ''biraz daha yürüyelim mi?'' demez mi, der tabi, sinemada tüm yaşamsal fonksiyonlarını beklemeye alıp dinlenen o. ben elimi atacam, kıza yakınlaşacam diye düşünmekten yorgun düştüm ama ''tamam, dolaşalım'' dedim. Ama karnım da nasıl aç anlatamam. sabah yaptığım kahvaltıyla duruyorum, hava kararmak üzere.

neyse artık bizimkisi de acıkmıştır dedim, bi yerlerde yemek yiyelim diye düşünüyorum ama cepte 14 lira kaldı. iki tane de su, aldık 13 liraya düştü. dönüşte 2 lira yol parası kaldı mı 11 lira.. kızı şöyle düzgün afilli bi' yere götürmek geçiyodu kafamdan, ama bi türlü işin içinden çıkamıyodum. İki kere emniyet müdürlüğünün önünden geçip aksaray'a geri döndük, bi' şeyler bulmam lazım ama bi' türlü parayı denkleştiremezken, bi' anda kafamın üzerinde ampul yandı. yok öyle değil, ciddi ciddi yandı.. kendi kendime, lan oğlum ne zaman para bitse, karnın aç olsa nereye gidiyosun? diye soruyorum kendim cevaplıyorum; böyle eczanelerin önündeki sağdan sola akan kırmızı renkli tabela gibi geçti ÖZ URFA...

Aksaray'daydık zaten, yüzümde şeytani bi gülümsemeyle, kızın elinden tuttum, hızlı adımlarla öz urfa'ya doğru ilerliyoruz. hemen soktum bunu içeri. hemen ''piyasa olmayan yerlerde büyük lezzetler'' olur geyiğini çevirdim. kız şaşırdı tabi, beni nasıl böyle bi' yere getirdin diye.. ''bak burası tırışka gibi duruyo ama bissürü iso 9001 belgesi var'' diyip kızı inandırmaya çalışıyorum buranın yemeklerinin güzel olduğuna. fena değil aslında, o kadar ekmeğini yedik, haksızlık etmeyelim.

Neyse, sevdiceğime gönlümün bolluğunda hemen bir porsiyon iskender söyledim, kendime de tabi. Ama o, içeri girdiği andan beri, tezek koklamış gibi yüzünü ekşitiyor, tabldotlarını kaşıklayıp, ekmekleriyle sünnetliyen işçi kardeşlerimi hor görüyordu. nezaketin sırası değil, adamlar akşama kadar çalışmış, kurt gibi acıkmış. bize ne, nasıl yediğinden...


0 yorum:

Yorum Gönder