10 Mart 2013

ne diyoduk?



bazen insanın içinden hiç gelmiyo yazmak. öyle kalıyorsun, yazmak istiyorsun ama elin gitmiyo.  kağıt sana, sen kağıda bakıyorsun. yok, olmuyor bi türlü. insanın kafasında herhangi bir şeye dair yazacak bir şey olmaz mı? olmuyo işte amına koyim. nasıl olmuyor? bilmiyorum. bazen gerçekten kafa diye saksı taşıyomuşum gibi geliyor. annem hep derdi saman dolu o kafan diye. belki de...

bazen de bu kafa artık pistonları mı yakmaya başlıyor, o durgun geçirdiği zamanların hıncını mı alıyor nedir bilmem, olur olmadık şeylere dair paragraflarca, sayfalarca yazabiliyorum. mesela mauritius adası. mauritius'a dair bir şeyler yazan bir zihnim var la benim, bilmiyorum neden. resmi dillerini, başkentini, turistik alanlarını, milli takım oyuncularını biliyorum. böyle tövbe bismillah;
deforme olmuş sanırım benim kafa. normal çalışmıyor. yaralı parmağa işeyen konulara değineyim istiyorum; ama beceremiyorum arkadaş.. yazma konusundaki arzumu, varsa maharetimi, öyle lüzumsuz ve fevkalade gereksiz şeylere harcıyorum; ama kendimi  durduracak da değilim. seviyorum böyle takılmayı. dünyayı kurtarmak gibi bir niyetim yok. götümü kurtarsam yeter.. o arada biraz da geyik yapsam kâfî benim için.

ben büyümek, öyle siyasi, tarihi afilli şeyler yazmak istemiyorum. büyümek de istemiyorum aslında.. hayatımda bu derece istemediğim halde bana dayatılan ikinci bir şey daha görmedim. her gün, bir önceki güne göre daha bir büyüyorum; amma velakin bunun önüne geçmek için yapabileceğim hiçbir şey yok. göz göre göre elden gidiyor çocukluğum, gençliğim, leblebi tozum..

artık herkes tarafından ciddiye alınmamdan bahsetmiyorum bile. çocukken yaptığın şeyleri, söylediklerini kimse ciddiye almazken bugün herkes ağzımın içine bakıyor, hareketlerimden öküz altında buzağı aramaya kalkıyor. bol keseden atış artık yasak. evimize misafirliğe gelenler dün babamla sohbet ederken bugün babama hal hatırı sorduktan sonra dönüp benimle sohbete başlıyor. büyümek, zorla öne çıkmaya sebep oluyor. her şeyinden bir anlam bekleniyor. anlamsızlıklara, absürdlüklere hasret bıraktırıyor.

işin kötü tarafı; mevzuya yeni ayıktım ben. bir kaç zaman önce olsaydı büyümemek için bir çare düşünürdüm; ancak büyümenin boktan bi' şey olduğunu farkettiğimde çoktan büyümüş olduğumu da farkettim ve yapabileceğim hiçbir şey kalmamıştı. zaten bizim bakkalda da leblebi tozu satılmıyordu artık. pardon, orası da artık bakkal değildi, süpermarket olmuştu.


buraya kendi hoşuma giden şeyleri yazıyorum; ama geçen bir arkadaş dedi ki; ''sen artık komikli şeyler yazmayı bırakıp, siyaset yazmalısın''... bak bak, beni kurtların önüne atıp parçalatacak he mi? ''senin gibi boş boş şeylere yazacağıma hiç yazmam daha iyi'' diyor. yani şimdi ben boş şeylere mi yazıyorum? öyle midir? ulan ne yazsam dolu olacak bilemiyorum ki. birilerinin de benim değindiğim şeylere değinmesi gerekmez mi? bence gerekir. birileri ciddi şeylere değinirken birileri de sike sürülmeyecek şeylere değinmeli ki armoni, pardon harmoni yakalansın. budur yazmak işte hafız. serbest sıçıp saçmalamak. kafanın her yanını ortaya koymak. siz bakmayın lafı uzattığıma.. kıssadan hisse; pompaya devam.

0 yorum:

Yorum Gönder